Zeki Oğuz



Temmuz ayı ortalarıydı.TYB Konya Şubesinin bir toplantısında Aydınlar Ocağı Başkanı Mustafa Güçlü "Önümüzdeki Pazar Naci amcanın düğünü var, onların köyüne gidelim" dedi. Sözünü ikiletmeden, "tamam" dedim.

Naci amcanın düğünü olur da gidilmez mi?

Dünyanın en güzel insanlarından biri o. Şen, şakacı, dünyaya güleryüzle bakan, yüreği insan sevgisiyle dolu, öğrenci kızların fotoğrafçı dedesi,kırık objektifiyle harika fotoğraflar çeken, fotoğraf gezilerimizde bana isli pastırma ikram eden güzel insan.

Daha önce bana köyünün cd.lerini vermişti. Bizim Süleyman’la bir proğram yapmışlar, yörenin tarihini, kültürünü, geleneklerini işlemişler. O cd.leri izlemiştim. Gerçekten inanılmaz görüntüler vardı cd.lerde. Cihanbeyli steplerinde öyle güzel bir köy olabileceğine rüyamda görsem inanmazdım.

Mustafa Güçlü rehberliğinde iki araba dolusu insan gittik Böğrüdelik’e.

İnsuyu’ndan itibaren başlıyor insan şaşırmaya.Yemyeşil bir vadi,vadinin ortasından akıp giden şahane bir ırmak. Bozkırın ortasında gerçek bir vaha.

Böğrüdelik ayrı bir cennet köşe.

Adını da kuzeyindeki dağın böğründen fışkıran bir pınardan alıyor zaten.Kuruluşunda adı Reşadiye imiş.1908 yılında Sultan Reşad döneminde Sibiryadan buralara göçmüşler.Bu yüzden adı Reşadiye imiş.Cumhuriyet döneminde Böğrüdelik olmuş.

Şu ad değiştirmelere oldum olası kızarım.Kardeşim ne olur Reşadiye olarak kalsın.Tarihe böyle geçmiş,böyle gitsin.Sultan Reşad’a bir vefa duygusu sürüp gitse.

Her biri bir Naci amca Böğrüdelikliler.Sıcak,dost canlısı,konuksever insanlar.

İlk durağımız oğlan eviydi. Burada ağırlandık. Kadınlar düğün yemeği yapıyorlardı. Burada gelenek,yemek gelin çıktıktan sonra yenirmiş.Kadınlar Özbek Tatarlarına has bir arpa çorbası hazırlıyorlardı. Bu tür yemek ve organize işleri köyün kadınlar vakfı üstleniyormuş. Bu vakıf Konya’daki vakfın köydeki kadınlar şubesiymiş.

Gelin almaya Naci amcanın evine gittik.Torununu everiyordu,üzgündü ama bizi görünce neşesi yerine geldi.Torunu küçükken bizim gezilere katılırdı,cıvıl cıvıl bir kızdı.Şimdi kocaman genç bir kız olmuş evleniyordu.Hem Türkiye’ye de sığmıyor ta Belçika’ya gidiyordu eşiyle birlikte.Zaten köyün önemli bir kısmı Avrupa’da çalışıyormuş.

Ülkemize geleli 100 yıl geçmiş ama dillerini, geleneklerini unutmamışlar.Özbek Tatarlarına has yırları söylüyorlar hala.

Gelin oğlan evine gelince dama,duvar üstüne çıkan birkaç kişi torbalar dolusu cevizi kalabalığın üstüne atmaya başladılar. Herkes ceviz ve para kapma telaşındayken gelin sakince indirilip eve sokuldu.Sanırım ceviz atma işide kalabalığın dikkatini başka yöne çekmek içindi.

Gelin geldikten sonra Özbek Tatarlarına has,doyumsuz yemeklerin tadına bakmak için sofraya oturduk.Özbek kadınlarının hünerli elleriyle hazırladıkları arpa çorbasını, beliç’i,beremiç’i yedik.

Düğünden sonra köyün en yaşlı kişisi M.Hakim Oğuz’un evine gittik.Canlı bir tarih M.Hakim Oğuz.Çocukluğunda dönemin aydınlarından Abdürreşid İbrahim’in öğrencisi olmuş.Bu gezide birlikte olduğumuz,değerli yazarımız Bekir Biçer Abdürreşid İbrahim ve M.Hakim Oğuz’un yaşamını 29 temmuzda etraflıca anlattı, Memleket’te.

Böğrüdelik’te imece hala yaygın bir birlikte iş yapma usulü.Bu şekilde bir çocuk parkı yapıyorlar.Yanan caminin yerine daha güzelini inşa ediyorlar.

Sibiryada kalan hısım akrabalarını unutmamışlar.Gidip geliyorlar oralara.İlişkilerini sürdürüyorlar. Köy Konya’ya l35,Cihanbeyli’ye 35 km.Birgün yolunuzu düşürün oraya,o güzel insanları tanıyın,o güzel beldenin buz gibi suyunu için.Arpa çorbalarının,beremiçin tadına bakın,farklı,güzel bir kültürü ve o güzel kültürü yaratan insanları tanımak yaşamınıza ayrı bir zenginlik katacaktır.

Gönderen tatar on 2 Ağustos 2009 Pazar
categories: edit post

0 yorum

Yorum Gönder